Güneş batmaya doğru yol alıyordu. Şehrimin güzelliği denizin güzelliğinden çalıyordu. Bir yürüyüş esnasında inceliyordum insanımızı. Yolda yürüyüş yapan insanların yüzlerinde ki hayat manzaraları vardı. Banklarda oturan teyzelerim ayrı bir dedikoduyu tetikliyordu belki de. Çocuk parkları dolmuş taşmış insanlara mutluluklar saçıyordu. Genelinde her yanımız sevinç yağmurları başlamıştı. Her adımda bir neşe katıyordum yüreğime.
Yüreğimden akan sevinçle ellerim bir başka sıcaklıklar veriyordu her bir yanıma. Neye üzülsem gam yüklü diyemiyordum. Her yanım sevinç kokuyordu. Yürüdüğüm yol boyunca tezgahtarlık yapanlar doluydu. Dondurmacı naralar atıyordu dondurma satmak için. Simitci bile çocukların yoğun olduğu yerlerde sesini yükseltiyordu. Banklardan birinden
teyzenin birisi bana pet bardak içinde
ki çay ile birlikte bana
bir dilim börek ikram etti. “bunu hem yersin hem yürürsün” dedi bu ikramı geri çevirmedim. Aslında o bana vermeyecek olsaydı yüzsüzlük yapıp isteyecektim.
Keşke Rabbimden başka bir şey dileseydim. Bir elimde börek bir bardak çay ile yürüyüşüme devam ederken bir minik elleri olan
yüzüne yakışmayan bir tavrı vardı. Ağlamaklı sesiyle annesine isyanlar besliyordu.
Onunda derdi pamuk şeker.
Bende o çocuğun isteğini yerine getirdim. Bir yüzü güldürmenin bana verdiği haz ile yürüyüşüme devam ediyordum. Bir bankta oturup
dinlenme ihtiyacı
duydum birden.
Bankta
çevreme bakınırken bir ağacın altından bir ses geliyordu. İçini çekerek telefonla konuşuyordu. Ağlıyordu yüreğinde duyguları kan revan olmuştu belliydi. Gereksiz bir mutsuzluğu besliyordu kendince. Bu ortama yakışmayan bir duygu selinde akıyordu. Baktım ki gözlerinde bir şelale doğmuş. Yanına gitmeyi düşündüm ama beni ters bir hale sokar diye
korkuyordum. Dayanamadım
gitmeye karar verirken, bir gül
ile yanına oturdum. “ Bu güzel gözlerine mutsuzluk yakışmıyor, hem böyle güzel gözlere sahip olacaksın hem de ağlatacaksın” dedim ve bana sert bir bakışla “yaşatanlar sağ olsun, onlar gözümdeki renkleri görmediler sanırım” dedi bu sefer ben suskunları başlattım dillerimde.
Başımı önüme eğdim neden ağladığını sormak lazımdı. Gereğinden fazla detayına ve özüne girmek yanlış olacaktı. bir bayanı ancak bir bayan anlayabilirdi. Bir
erkeğin iç dünyasında olup biten ne varsa erkek anlar.
Gerçekten bu hayatın değişmez bir kavramı oluyordu. Bana ne kadar içinde bulunduğu durumları anlatsa belki de yardımcı olamaz iyiden iyiye üzüntüleri ekerdim düşüncelerine. Denemekte fayda vardır diyerek hurra hücum etmek de mantıksız olacaktı. ben kendimce bu şekilde düşünürken onun gözyaşları hala akıyordu. Gömleğimin cebinden çıkardığım selpak mendili uzatıp gözlerini silmesini söyledim. Her yanı kırgınlıklarla doluydu. Hayatımızda gözümüzün gördüğü çok güzellikler var dedim.
Bakışlarıyla benle alakası yok diye hareketler içindeydi. Belki de konuşmam ona rahatsızlıklar veriyordu. Denizin kenarında olmanın imkanı içeresin de çevresine bakmasını söyledim. Her şey bu kadar güzelken neden kendini üzüyorsun. Onun bize verdikleri ile
yetinmemizi daha fazlası
için bolca dua
etmeliyiz dedim. Oflayan bir bakışla
bana bakarak “Benim kanayan yarama
imam lazım değil” dedi bu kelimeler beni kızdırmıştı. Kanayan bir yarası vardı, bu yara rabbim izin vermeseydi
olmayacaktı. Dünyada bulunma sebeplerimizden birisi de
imtihan ediliyor olmamızdandır. Genelde imtihanımız zaaflarımızdan olmaktaydı. Yoldan geçen limonatacıdan iki tane limonata aldım. Bu limon biraz önce ekşi bir tat içindeydi.
Ama
şimdi serinletici ve şekerli bir hal aldı. Şimdi sen ağlıyorsun ama birazdan sende bir tatlı kız olabilirsin. Yeryüzünde yaşayan her canlı aynı kalsaydı bize biraz mantıksız gelecekti. Önemli olan senin ruhunu değiştirmekti. Herkesin gözlerinde senin olman gerekenden farklı bir sen olmayı düşün ve öyle davranmalısın dedim. Düşüncelere daldı başın gökyüzüne dikip doğruldu. Denize doğru yürüdü. Denizin ortasında ki gemilere mi bakıyordu yoksa denizin dalgalarındaki ihtişama mı bilmiyorum. Gözlemlerim sonuncunda düşüncelere dalıyordu. Yanına vardım “Kimi insanlar senin gözündeki yaşlarla sevinç dolusuna tutulur. Kimi insanlarda
senin üzülmelerine o an üzülür geçer. Kendinle barışık bir hayatı yaşamalısın” dedim. Dinlemiyordu bana bakmadan düşüncelere dalıyordu;
- Seninle konuşalım
ama bana her konuda fikirlerini söyleyeceksin.
Hayattan zevk almam için
bana yollar vereceksin önlerime.
-
tabi ki, yardım etmeye çalışırım ama ben sana mutluluklar saçamam. Senin gözlerinde
ham topraklarda asitler revaçta
kalmış.
-
Abi ne olursun beni dinle
-
Bana abi demeni istemem. Ben sana bir gün ağabeylik
yaparsam o zaman bana abi diye hitap edersin.
-
Gerçekten doğru bir söz
söylediniz.
-
Herkes hak ettiği ne ise o şekilde hitap edilmesi lazım. Evlat anne, baba, abi, abla, arkadaş yada dostumuz hak ediyorsa o şekilde telaffuz etmeliyiz.
-
İşte bende o sebepten üzülüyorum belki de.
-
Anlatmadığın sürece doğrudur
diyemem ki. Senin de öyle
bir durum var bunu hissediyorum ama yine de anlatmanı bekliyorum.
- Benim dünyamda birisi vardı.
Onun için yapamayacağım bir şey
yoktu. Her şeyi verdim ben ona.
-
Ya da sen öyle düşünüyorsun?
-
Belki de öyle, ama bana göre her şey
verdim ben ona. Sevgimi istedim severek verdim sevgi bahçelerimi. Yüreğimden yüreğine ince bir aşk
yolu çizdim. Bu yolda ben
tek başıma yürüdüm.
-
Bir yerde hatan oldu mu? Ya da senin unuttuğun bir nokta. Yok bundan olmaz dediğin bir olay.
- Sanmıyorum öyle
bir şey olmadı. Belki de sevgi kokularında onu fazla oksijenden dolayı boğmaya
çalıştım.
-
İnsanın tek yalan söyleyemeyen
bir yanı vardır. Bu yanları
hareketleridir. Gerçekten
dilimiz yalan söyler. Fiziğine bakarsak esnek ve yumuşaktır.
Her hale döner ve her şekle giriyor.
-
Evet doğru bu. Dilimiz yalan
söylemesi esnek olduğundan dolayımı oluyor size göre.
-
Bana göre evet.
Hareketlerimizi kemiklerimizle çiziyoruz.
Yalan söylemesi imkansız esnemesi imkansızdır. Esnerse canımız yanar yoksa.
-
benim hayatımda ki erkek benim
istediklerimi yapmıyordu.
Ben istiyorum ki her an beni arasın.
Yanımda varlığını
hissetmek istiyorum. Her zaman işim
var diyerek kelimeleri boğazıma tıkıyordu. Bunları
da ben kaldıramıyorum. Ben her sabah tatlı sözlerle
hayata başlamak istiyorum.
-
İstediklerini yapması konusunda uyarılarda
bulundun mu
-
Çok dedim. önceden beni hep mesajlarla uyandıran sensin. Ne oldu da bunları yapıyorsun
dedim. Bana ilginç
cevaplar veriyordu. Ben günde
yüz sefer bin sefer
seni seviyorum diyorum. Ama ondan birini duyamıyorum.
Bunları ben kaldıramıyorum. Bunlar benim hakkım değildi.
-
seni seviyorum demek kelimelerle mi oluyor. Gerçek sevgi ve aşk
kelime ile sınırlandırmamız doğru
değil. Seni seven birisi
hareketleri ile biçimlendirip
sana bunu yaşatır. Her anı
yaşarken bilirsin sen de
daha fazla sevgi muhabbeti beslersin. Gerçek üstü bir hayatı
beraber yaşarsınız.
Ama aşk kelimelerle sınırlanamaz.
Aşkı ancak kelimelerle şairler
anlatır. Ama iki insan
hareketleriyle çevresine anlatabilir.
-
O erkek var ya şimdi benden çok uzaklarda. Nerede olduğunu bilmiyorum. Bir haftadır sesini duyamadım.
Ben onu çok özledim. Her noktasındaki
zerreyi bile özlemler besliyorum.
Ben sevgi dünyama suskunluklar
besleyemiyorum. Ben ancak sevgilime özlemler
besleyebiliyorum. O içimdeki
özleyen yanımla hasretlerini çekiyorum.
- Özlemişsin. Hem de çok
özlemişsin ki yanıyorsun
hasretinden. Bu hasret onu içinde
diriltirken görsen öldürecek
bir hal almış. Ne mutlu ona senin
gibi birisi tarafından
özleniliyor.
-
Gerçekten çok özledim.
Bir haftadır sesini duyamadım. Arıyorum
yok görevde diyorlar. Ya da
toplantısı var diyorlar.
-
Müsait olunca seni
arayacaktır.
-
Gerçekten sizinle konuşmak iyi geldi. Ne yapalım arayacağı
zamana kadar ben özlemlerimi
büyütmekle meşgule
geçmem lazım. Ona kavuşacağım anı
iple çekiyorum.
-
Sevindim bu haline. Ama yine hayat yaşamaya
değer bunu sakın unutma. Yüzün güldür ki bu gülücüklerle
hayata bağlanan birileri vardır.
Yanımdan kalkıp bir mutlu haller içinde özleyen
yanıyla hasretine doğru yol aldı.
Yanımda bir zarf gördüm
birden. Kız yanımda otururken zarfı
düşürdü sanırım. Zarfı
alıp peşinden gittim ne yazık
ki kızı bulamadım.
Bir gün bulurum ve
kendisine veririm diye cebime koyup bende evime doğru yürüyüşüme
devam ettim. Eve varınca
zarfı açtım
gözyaşlarıyla
birbirine girmiş kelimeler. Harfleri
zor seçiyordum. Kağıtta şunlar
yazıyordu;
Bir
gece bile düşünmeden geçemiyorum
Sesindeki
huzurla kapıyorum gözlerimi
Sensizliği düşünemedim
Sende
hapis kalıyorum Sevgilim
Ellerindeki
sıcaklığı yanağımda
hissediyorum
Kokuların ciğerimde
kaldı hala
Yine
sensiz kalmayacağım
bir gece
Ya
sesin benle yada kokun
Ya
senle uyurum
Yada
sensiz uyku orucu başında
kalırım
Güller gibi güzelleşiyor dillerin
Bir
şiir gibi okşuyorsun yüreğimi
Bir
tılsım var sanki dillerin de
Seni
yine bir gece özlüyorum
Özümdeki sevgi pınarımsın
Özlüyorum tutkun yüreğini
Özlediğim
Gözlerine hasret kaldığım
Yüreğine
ihtiyaç duydugum
Ellerindeki
sıcaklığı beklediğim
Özlüyorum seni deli gibi
Bir
sabah çıkıp gelsem yanına
Ellerini
tutsam
Yanaklarıma dokunsan
Gözümdeki
yaşları silsen
Bir
sana varsam
Bir
senin yanında kalsam
Özlüyorum işte
anlamsız bir rüzgar gibi
Deniz
dalga sesin de
Kuşların
cıvıltısın da
İnsanların sesi eşliğinde
Dansımıza
başlasak
Özlüyorum seni Canözüm
O kadar güzel duygularla özlemleri
yazıyordu. Her harfte
kendimden geçip başka alemlere gidiyordum. Her harfin gölgesinde bu aşkı yaşamak
istemiştim. Bir özlem bu kadar anlatabilirdi. Merak mı ediyorsunuz o kızı o kızın zarfı
hala bende duruyor, ben hala o kızı bulamadım.
Halit ÖZKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder